5 Eylül 2025 Cuma

 UNUTULAN HAYALLER...

www.gazetekalem.com.tr dikenlikalem.blogspot.com/
https://instagram.com/sevtapkurkcuoglu https://www.facebook.com/sevtap.kurkcuoglu


Bir zamanlar herkesin bir hayali vardı…
Kimimiz ressam olmak isterdik, kimimiz şarkıcı, kimimizse bilim adamı. Küçükken kurduğumuz o saf, parlak hayaller vardı ya…
🩸
Peki, ne oldu onlara?
Zaman mı aldı götürdü, yoksa biz mi bıraktık peşini? Hayat, bazen bir tren gibi hızla geçip gider. Duraklarda inmek isteriz ama çoğu zaman sadece camdan dışarı bakmakla yetiniriz.
🩸
Sorumluluklar, alışkanlıklar, “Olması gerekenler” derken hayaller sessizce bir köşeye çekilir. Ama tuhaf olan şu ki, onlar hiçbir zaman tamamen kaybolmaz. Bir şarkıda, bir kokuda, bir sokakta karşımıza çıkarlar. Kalbimizde bir kıpırtı yaratır, “Ben buradayım” derler.
🩸
Unutulan hayaller aslında unutulmak istemez.
Onlar, içimizdeki en gerçek parçadır. Belki bir gün cesaret buluruz, belki bir sabah “Bugün” deriz. Çünkü hayaller yaşımızı bilmez; onlar sadece kalbin ritmini dinler.
🩸
Şimdi dur ve düşün:
Hangi hayalini unuttun?
Hangi rüyayı erteledin?
Neleri “sonra yaparım” diye geçiştirdin?
🩸
Belki de o hayali yeniden hatırlamanın, şimdi tam zamanı ! Çünkü zaman geçer, ama hayaller hep gerçekleşmek üzere bekler...
🩸
Sevtap Kürkçüoğlu
***
#UnutulanHayaller #HayalEt #KalbinSesi #SevtapKürkçüoğlu 

17 Temmuz 2025 Perşembe

 ACELEN NE ?

www.gazetekalem.com.tr dikenlikalem.blogspot.com/
https://instagram.com/sevtapkurkcuoglu https://www.facebook.com/sevtap.kurkcuoglu




Bir şeyi hızlı yaşamakla, sindire sindire yaşamak arasında çok büyük bir fark var ! Neden mi bunu söylüyorum ? Çünkü son zamanlarda, çevremde ve birçok insanda gözlemlediğim, telaş ve panik hali var ! İnsanlar her yerde ve her konuda acele etmeye, neredeyse koşmaya başladılar.

Arkadaş gruplarına baktığımız zaman, sanki hız düğmesine basılmış gibi çabuk konuşmalar, söz kesmeler, dinlemeden konudan konuya geçmeler, hızla yemek yemeler, sürekli telefonla meşgul olmak gibi, daha birçok özensiz davranışlara şahit oluyoruz.

Bence biraz yavaşlamakta fayda var. Buna yeni terimle (Slow Motion) yani Ağır Çekim deniyor. Mesela, grup içinde en önde siz mi yürüyorsunuz ? Sofrada yemeği en önce siz mi bitiriyorsunuz ? Çoğu zaman karşınızdakinin sözünü hep siz mi kesiyorsunuz ? Bunu her fark ettiğinizde yavaşlayın. Grubun ortak hızına uymak çok zor değildir. Bunu sürekli yaptığınızda, yavaşlık sizin için bir alışkanlık haline dönüşür.

Unutmayalım ki tek rakibimiz biziz ! Çağımız herkesi büyük bir yarış içindeymiş gibi hissettiriyor. Yani sürekli birilerini geçmemiz gerekiyormuş gibi. Sonra “ya geçemezsem?” korkusu, sonra “eyvah geçildim” ya da “eyvah geç kaldım” yakınmaları. Oysa hiç kimse yapabileceğinden daha fazlasını yapamaz. Üzerimize düşen görev, kapasitemizin tamamını kullanabilmemiz için, daha çok çalışarak ustalaşmaktır. Bunun bir an önce olması da şart değildir ! Yalnızca dünkü kendimizi yenmek adına gelişme göstermemiz yeterli olacaktır. Ancak biz geliştikçe ve becerilerimizi artırdıkça girdiğimiz yarışta başarı şansını yakalayabiliriz.

Hızlı olmak, daha çok sayıda iş yapmak, ya da daha uzun bir yolu kısa sürede almaktır. Kişi çalışarak, tecrübe edinerek ve güçlenerek hızlı olur. Oysa acelecilik, yapılacakları “bir an önce“ yapma isteğidir. Bu bir zorlamadır. Yanlış yapma ve tökezleme ihtimali kaçınılmazdır.

Öğrenmek yavaşlık ister. Yeni karşılaştığınız, yeni öğrendiğiniz bilgi ya da eylemlerde başarılı olmak için acele etmemek gerekir. Ustalık, ancak yavaş öğrenmekle kazanılan bir beceridir. Hayatınızın her noktasını içinize sindirerek yaşamak istiyorsanız, o zaman TELAŞI bırakın...

Sevtap Kürkçüoğlu
***

12 Temmuz 2025 Cumartesi

 KONTROL SENDE...



En kısa şekliyle duygularınızı, zaaflarınızı ve inandığınız değerleri hedef alarak, bakış açınızı değiştirmeye ve şekillendirmeye yönelik sergilenen eylemlerin genel adıdır "Manipülasyon", yani Yönlendirme !

İkna, Hile ,Yalan, Göz Boyama, Hedef Şaşırtma, Yüceltme, Çamur Atma, Karalama, Duygu Sömürüsü, İnandırma, Kamuoyu Oluşturma, Kendi Haline Bırakma gibi de teknikleri vardır. Fakat işin içine bir de Psikolojik teknikler giriyor ki, bunun farkına bile varamıyorsunuz !

Mesela, duyguları sömürerek avantaj sağlama yöntemi! Kişilere ve topluma uygulanabilecek en kötü manipüle etme metodudur. Duygusal olarak ele geçirilmiş veya tehdit edilmiş birçok kişi, asla yapmayacağı şeyleri yapmaya zorlanır. Psikopatlık eğilimi olan insanlar, bu metodu kişilere uygulamaya meyillidirler. Böyle bir durumdan kendinizi kurtarmanızın yolu, duygularınızı kontrol altına alarak, mantık çerçevesinde hareket etmenizdir. Toplum olarak ne yazık ki her anlamda duygu sömürüsüne çok açık bir milletiz.

Göz Boyama ve Kandırma Yöntemi! Daha çok pazarlama ve reklam şirketleri tarafından kullanılan bir manipülasyon taktiğidir. Bir şeyi, bir kişi ya da kitle önünde tekrar tekrar yaparsanız, bu onların muhakeme güçlerini ele geçirir. Bu tarz manipülatif insanlardan korunmanın tek yolu, dinlediğiniz şeyleri mantık süzgecinden geçirmek olabilir. Bazı şeyleri sırf insanlar öyle söylediği için kabul etmeyin ! İnanmadan önce araştırıp doğrulayın. Düşünce gücünüzü tekrar elinize almanız, bu konuda yapacağınız en iyi metot dur.

Değerlere saldırı! Sizin önem verdiğiniz ve saygı duyduğunuz bir takım değerlerinizi yerle bir etmeye yöneliktir. Sürekli aşağılayarak ve basitleştirerek, sizi de buna inandırmaya çalışıp, yok etmek istenir. Bundan kaçınmanın yolu, değerlerinizin size ait olduğunu kavrayıp, onlara sahip çıkarak sonsuza dek korumak olacaktır. Ancak bu şekilde Manipülasyon girdabına kapılmaktan kurtulabilirsiniz...

Bu anlattıklarım size de çok tanıdık gelmiş olmalı. Uzun lafın kısası, OKUYUN, SORGULAYIN, ARAŞTIRIN, DÜŞÜNÜN ! Asla hiç kimsenin kuklası veya maşası olmayın ! Sevgiyle ve umutla kalın...

Sevtap Kürkçüoğlu
***
#manipülasyon #hayat #keşfetteyiz

8 Temmuz 2025 Salı

 MARKA SENSİN !

https://instagram.com/sevtapkurkcuoglu https://www.facebook.com/sevtap.kurkcuoglu




Nereye baksak, ortalık MARKA meraklısı ve ''Markasız eşya kullanmam" diyen şekilci insanlarla kaynıyor !

Yönelmiş olduğunuz bazı markalı ürünleri, sağlam ve güvenli oldukları için tercih ediyorsanız, zaten bunda bir sıkıntı yok. Âmâ kişiliğiniz markaların arkasına gizleniyorsa, esas sorun bu noktada başlıyor demektir.

Bir süre önce, yemekte karşılaştığım bir hanım, markanın hayatımızda ne kadar önemli yer teşkil ettiğini, iş görüşmelerine giderken bile, özellikle kol saatinizin, çantanızın ve telefonunuzun mutlaka iyi bir marka olması gerektiğini, aksi taktirde iş verenin sizi dikkate almayacağını ve toplum içinde markanın hep ön planda olduğunu dile getirdi.

Hanımın konuşmalarını şaşkınlık içinde dinledim. Herkesin düşüncesine ve fikirlerine saygı duyuyorum. Fakat böyle bir yaklaşımın, son derece yanlış ve de hatalı olduğunu düşünüyorum.

''İnsanlar kıyafetlerine göre karşılanır, düşüncelerine göre uğurlanırlar' 'Evet bir yere giderken, kendisini bilen her insan, temiz ve düzgün giyinmeye özen gösterir. Her şeyden önemlisi, kendisine ve çevresine olan saygısından ötürü bu şekilde davranır.

MARKA bir statü göstergesi değildir ! Sizin eksik yönlerinizi veya yaptığınız kaba davranışlarınızı, giydiğiniz, kullandığınız markalı ürünler kapatmaz. Pazardan veya herhangi bir mağazadan giyinebilirsiniz. Burada önemli olan, kişiliğiniz ve hayattaki duruşunuzla toplumda bir yer edinebilmenizdir. Markayı kendinize kalkan yaparsanız, o olmadığı zaman, ÇIRILÇIPLAK ortada kalırsınız...

Bir iş görüşmesine gittiğiniz vakit, iş veren sizin giydiğiniz ceketin markasına veya taktığınız kol saatinizin nasıl parladığına bakmayacaktır. Bilginize, iletişim gücünüze, öz güveninizin olup olmadığına ve insan ilişkilerinde nasıl bir tutum sergilediğinize dikkat edecektir. Bulunduğunuz çevredeki insanlar, aldığınız eşyaların markalarına göre sizi değerlendirip karar veriyorlarsa, oturup düşünmeniz de fayda var. Veya siz böyle düşünüyorsanız, kendinizi acilen gözden geçirmeniz gerekir ...

Mevlâna'nın şu sözünü, oldum olası çok beğenirim. "NE İNSANLAR GÖRDÜM, ÜZERİNDE ELBİSE YOKTU, NE ELBİSELER GÖRDÜM,İÇİNDE İNSAN YOKTU''..!

Sevtap Kürkçüoğlu
***

19 Haziran 2025 Perşembe

 BRAİN ROT ?

www.gazetekalem.com.tr dikenlikalem.blogspot.com/
https://instagram.com/sevtapkurkcuoglu https://www.facebook.com/sevtap.kurkcuoglu





Türkçesi, Beyin çürümesi !!! 2024’te Oxford University Press tarafından yapılan bir araştırmaya göre,“Bir kişinin zihinsel durumundaki bozulmalar, genellikle sosyal medya üzerindeki, basit ve zorlayıcı olmayan içeriklerin, aşırı tüketiminden kaynaklandığı" sonucuna varılıyor.

Bunun belirtileri ise, dikkat süresinin azalması, problem çözme becerilerinde zayıflama, balık hafızası, bir odaya girip neden girdiğinizi unutmak, arkadaşınızın size doğum gününü yüz kez hatırlatmasına rağmen, yine de unutmak. Bu, sürekli dijital bilgi bombardımanı yüzünden, kısa süreli belleğinizin zayıflamasıyla ilgili. Sizi dağınık ve sisli bir zihne sürüklüyor.

Zihniniz çok fazla bilgiye maruz kaldığında, fiziksel olarak yorgun ve duygusal olarak dengesiz hissediyorsunuz. Bu da sabrınızın tükenmesine ve tahammülsüz bir insana dönüşmenize yol açıyor.

Sürekli kötü haberler izlemek, beyninizi tehdit altındaymış gibi hissettiriyor ve bu durum, anksiyete ve depresyonu tetikliyor. Kendinizi hiç kandırmayın, telefonu bir an bile elinizden bırakmıyorsunuz. Hatta geceleri onunla uyuyorsunuz. Bu da sizin dopamin ve seratonin bağımlısı, yani mutluluk arayışı içinde olduğunuz anlamına geliyor.

Peki, uzman dostlarımız bu durumun düzelmesi için neler öneriyor ? Öncelikle dijital detoks yapmanızı, yani akıllı telefon, tablet, bilgisayar ve sosyal medya gibi dijital araçlardan belli bir süre uzak durmanızı, doğada sıkça vakit geçirmenizi, düzenli yürüyüşe çıkmanızı ve kitap okuyarak zihninizi açmanızı öneriyor...

Anlıyoruz ki, biz çoktan bu dijital dünyanın KÖLESİ olmuşuz ! Bu durumdan kurtulmak mümkün mü ? Ülkemizde sürekli kötü haber sarmalına takılı kalsak da, bence mümkün. Her şeyden önce, istemek ve harekete geçmek lazım ! İyileşmeye, öncelikle kitap okuyarak başlayabiliriz mesela 😉 Haydi o zaman...

Sevtap Kürkçüoğlu
***

15 Haziran 2025 Pazar

 ELİMİ TUT BABA...







Tedirgin baba, birlikte köprüden geçerlerken kızına;

''Tatlım elimi tut ki nehre düşmeyesin'' dedi.

Küçük kızın karşılığı şaşırtıcıydı.

''Hayır baba, sen benim elimi tut'' dedi.

Şaşkın baba sordu.

''Farkı ne kızım ? ''

''Çok fark var'' dedi, kızı babasına.

''Eğer ben senin elini tutarsam ve bana bir şey olursa, senin elini bırakabilirim. Ama sen benim elimi tutarsan, asla bırakmazsın'' dedi.

Bir baba giderse, dayandığımız çınar yıkılır ! Bir baba giderse, güç kaynağımız kesilir ! Bir baba giderse, dağlar yerle bir olur !

Hayatta olan olmayan ve İçinde BABA sevgisi taşıyan, tüm kahramanlarımızın bu özel gününü yürekten kutluyorum...

Sevtap Kürkçüoğlu
***